22 C
Bursa
24 Nisan 2024 Çarşamba
spot_img

Vedâ Haccı

(Hicret’in 10. senesi Zilhicce ayı / Milâdî 632 Mart)

Hicret’in 10. yılı Zilkade ayı idi.

Bu tarihte, Resûl-i Kibriya Efendimiz, hac için hazırlandı. Medine’deki Müs­lümanlara da haccetmek üzere hazırlanmalarını emir buyurdu. Ayrıca Medine dışındaki Müslümanlara da bu maksatla hazırlanıp Medine’de top­lanmaları için haber gönderdi.

Bu haber üzerine, haccetmek arzusunda olan binlerce Müslüman, Me­di­ne’ye akın etmeye başladı. Çok geçmeden, Medine, iman ve İslam’ın nuruyla münevver simalarla dolup taştı. Medine etrafında çadırlar kuruldu.

Müslümanlar eşsiz bir bayram sevinci yaşarken, Resûl-i Kibriya Efendimiz de, tebliğ ettiği azametli davanın muazzam neticesini gör­menin huzur ve saa­deti içinde Cenab-ı Hakk’a hamd ve şükrediyordu.

Medine’den Ayrılış

Zilkade ayının çıkmasına beş gün vardı. Günlerden Cu­mar­tesi idi.

Resûl-i Kibriya Efendimiz, Medine’de yerine Ebû Dü­câ­ne es-Saidi’yi vekil bı­raktı.[1]Hâne-i saadetinde yıkandı. Güzel kokular süründü. Yeni elbiseler giy­di. Öğleye doğru hâne-i saadetinden çıkıp Mescid-i Şerif’e gitti. Öğle nama­zı­nı kıldırdı.[2]

Fahr-i Âlem Efendimiz, etrafını nurani halkalar halinde sarmış olan yüz bini aşkın Müslümanla birlikte Medine’den hareket ederek Zülhuleyfe mevkiine vardı. Geceyi, muazzam cemaatiyle burada geçirdi.

Ertesi günü, öğle namazını burada eda ederek ihrama girdi ve her biri in­sanlık âleminin birer yıldızı olan sahabeleriyle birlikte Mekke-i Mükerreme’nin yolunu tuttu.

Fahr-i Âlem Efendimiz, devesi Kasvâ’nın üzerinde idi. Yüz bini aşkın sa­habe, o mânevî güneşin etrafında yörüngelerini kaybetmeyen gezegenleri an­dırıyordu. Dillerde telbiye vardı: “Lebbeyk Alla­hüm­me Lebbeyk! Lebbeyke lâ şerike leke leb­beyk! İnnel hamde ven­’nimete leke velmülk. Lâ şerîke leke.”

Sanki yeryüzü bir ağız olmuş, aynı “telbiye”yi yüz binlerce dille tek­rarlı­yordu. Fahr-i Âlem Efendimiz ile sahabelerin sevinç ve heye­canına adeta yer ve gök iştirak ediyordu.

Mekke’ye Varış

Tarih, Zilhicce ayının dördü, Pazar günü, sabahın erken saatleri…

Fahr-i Kâinat Efendimiz, etraftan gelenlerin de katılmasıyla yüz bini aşan Müslüman hacılarla Mekke’ye, üst kısmından, Seniye­tü’l-Kedâ mevkiinden girdi. Kâbe-i Muazzama’yı görünce, “Yâ Rabbi! Bu muazzam mâbedin azamet, şeref, keramet ve mehabetini artır” diye dua etti.[3]

Bundan sonra Efendimiz, Beytullah’a vardı. Hacerü’l-Es­ved’i istîlâm etti[4]ve o köşeden Kâbe-i Muazzama’yı tavafa başladı. Tavafın ilk üç devresinde adımlarını kısaltıp omuzlarını silkelemek suretiyle hızlı ve çalımlı yürüdü; ka­lan dört devresini ise ağır ağır yürüyerek tavafını tamamladı.

Kâbe’nin etrafını yedi defa dolaşarak tavafı tamamladıktan sonra Makam-ı İb­rahim’e vardı. Orada iki rekât namaz kıldı.[5]Sonra tekrar dönüp Hacerü’l-Esved’i istîlâm etti. Bu esnada Hz. Ömer’e, “Ey Ömer! Sen, güçlü kuv­vetlisin. Hacerü’l-Es­ved’e yetişmek için başkasına omuz vurma! İnsanları, güçsüzleri ra­hatsız etme! Eğer, tenha bulursan onu istîlâm et; yok tenha bulamazsan, uzak­tan el sürüp öpme işareti yap ve kelime-i tevhid oku, tek­bir getir” diye bu­­yurdu.[6]

Pey­gam­be­ri­mizin Sa’y Edişi

Resûl-i Kib­riya Efendimiz, bundan sonra Safâ tepesine çıktı. Orada Cenab-ı Hakk’a hamd ve şük­rünü takdim etti. Buradan inerek Safâ ve Merve arasında yedi kere sa’y etti.

Mina’ya Gidiş

Mekke’de Pazar, Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri kalan Resûl-i Ekrem Efendimiz, Perşembe günü Mina’ya gitti. Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazla­rını orada cemaatle eda etti. Geceyi orada geçirdi. Zilhicce’nin dokuzu Cuma günü sabah namazını eda ettikten sonra Mina’dan Arafat’a doğru hareket etti.[7]

Ashab-ı kiramın getirdiği telbiye ve tekbirlerle adeta yer gök çınlıyordu.


[1] İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 248; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 312.
[2] İbn Sa’d, Tabakat, c. 2, s. 173-175; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 3, s. 110; İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 3, s. 213.
[3] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 173; İbn Kesir, Sîre, c. 4, s. 301.
[4] İstîlâm, Hacerü’l-Esved’e elle dokunmak yahut onu öpmek, bunlar mümkün değilse karşıdan el sürme işareti yapmak demektir.
[5] Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 3, s. 320; Müslim, Sahih, c. 4, s. 40; İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1023.
[6] Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 1, s. 28.
[7] İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 173; İbn Kayyim, a.g.e., c. 3, s. 267.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

İlgili Gönderiler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Sosyal Medya

8,497BeğenenlerBeğen
610TakipçilerTakip Et
1,846TakipçilerTakip Et
- Reklam -spot_img

Son Eklenenler